Son zamanlarda artan nafaka hakkı tartışmalarına, kadına karşı şiddetle mücadele konusunda atılmış en önemli imzalardan biri olan İstanbul Sözleşmesi de maalesef eklenmiş durumdadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmeye dayandırılarak çıkartılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun etkin bir şekilde uygulanması gerekirken bazı siyasi partiler, STK’lar ve bir kısım medya organlarınca saldırıya uğrayarak düzenleme adı altında etkisizleştirmek hatta kaldırılmak istenmektedir.
İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, taraf devletler için kanun hükmünde yaptırımı olan bir sözleşmedir. Türkiye ve taraf olan tüm devletler için öncelikle kadınlar ve ev içi kapsayıcılığında erkek, çocuk, farklı cinsel yönelimdeki her birey ve sığınmacılar dahil geniş kapsamlı olarak, şiddetle mücadele için atılmış en büyük adımdır.
Sözleşmeye dayandırılarak çıkartılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun bile etkin şekilde uygulanamamakta ve devlet korumasında olduğu bilinen kadınlar dahi öldürülmektedir.
Sözleşmenin imzalandığı 2014 yılından günümüze en az 1988 kadın öldürülmüştür.
Adalet Bakanlığının 2015 verilerine göre de yılda ortalama 17 bin çocuk istismarı davası açılmakta ve bu davaların yüzde 45’inin mahkûmiyetle sonuçlanmadığı görülmektedir.
Hukukun yaptırımı altında durdurulamayan her türlü şiddetin önünü açma çabası, erkek egemen sistemin var oluş sancısıdır ve bunun bedelini kadınlar ve çocuklar hayatlarıyla ödemektedir.
Şiddet “kültür, toplumsal değerler, dini inanç” denerek maskelenmeye çalışılmakta, toplumsal cinsiyet baskısıyla birlikte meşrulaştırmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği başka isimlerde, muğlak tanımlamalarla içi boşaltılacak bir kavram değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadın ve erkeğin fiziksel farklarına indirgeyerek, “içinde yaşadığımız kültür”le uyumlanmasını sağlamaya çalışarak fıtrattan bahsetmek, zaten reddetmek demektir.
Kadın hakları konusunda mücadele ettiğini iddia ederek adaletten bahsedenler; erken yaşta evliliğin, kadına şiddetle mücadele yasasının ve nafaka hakkının karşısında yer aldıklarını kurdukları cümlelerle gizleyememektedir.
Kadının güvencesiz ve adaletsiz koşullarda çalışması anlamına gelen yarı zamanlı çalışmanın “kadın çocuğuna bakabilsin” diyerek desteklenmesi ise mücadele edilen toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, kadın üzerindeki yükü ve haksızlığı arttırarak desteklenmesi demektir.
Haklarımızdan ve kazanımlarımızdan asla taviz vermeyeceğiz!
Kurum sendikalari içinde kadın temsiliyeti ve sorunlarının etkin çözümü için yönetimde sekreterlik oluşturmuş tek sendika olan
ASİM-SEN, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda üyelerini ve kamuoyunu bilgilendirerek mücadele etmeye devam edecektir.
ASİM-SEN
Kadın ve Özel Çalışma Grupları Sekreterliği